Açık ve güneşli bir
Şubat gününde Pompei antik kentini geziyoruz. Bilet gişesinden geçtikten sonra
250-300 metre civarı düz ama keyifli bir yoldan yürüyerek kentin giriş
kapısından içeri adımımızı atıyoruz.
Grubumuz yaklaşık 15
kişi ve pür dikkat rehberimizin bize verdiği bilgileri dinleyerek etrafımızı
gözlemliyoruz. Malum antik bir şehir burası. Herşeyi anlamak ya da tasavvur
etmek mümkün değil. O yüzden duyduklarımızla gördüklerimizi anlamlandırmaya
çalışıyoruz.
Önce biraz (aslında
bayağı) tarihte gerilere uzanalım: Şehir,
MÖ 8 yy. da Oscans’lar tarafından kurulmuş, MÖ 6 yy. da Yunanlıların hakimiyetine girmiş,
sonrasında Samnitis’ler bölgede hüküm sürmüş ve son olarak da MÖ 80 yıllarından
itibaren Romalılar kenti yönetmiş.
Vezüv yanardağının
eteklerinde kurulan bu kent tarihin en inanılmaz trajedilerinden birini yaşamış.
Kent, iki gün içinde Vezüv Yanardağından çıkan lavlar ve gazlar neticesinde
tamamiyle küller altında kalmış. Bu öyle bir trajediymiş ki dakikalara
sığabilecek bir zaman diliminde yaklaşık 20,000 kişi hayatını kaybetmiş, kimisi
kaçarken kimisi evinde kurtulmayı beklerken
ölmüş.
Yaklaşık 160 yıl Roma medeniyetinin
hakimiyet sürdüğü bu kent dönemin tüm zengin, aristokrat ve nüfuzlu insanlarını
kendisine çekmiş. 24 Ağustos 79 yılında yaşanan bu olaydan taa yüzyıllar sonra
1709 yılında ilk kazılar yapılmış ve uzun çalışmalar sonucunda kent ortaya
çıkarılmış.
Biraz depresif bir
durum var ortada. Bundan neredeyse 2000 yıl önce kül olmuş bir medeniyetin
izlerini sürmeye çalışıyoruz, lavlardan kaçmaya çalışan insanların taşlaşmış
bedenlerini yüreğimiz burkularak görüyoruz ve hatta fotoğraflıyoruz. Ürpertici
aslında. Fena yani.
Rehberimiz kentin
önemli yerlerini, izlerini ve şifrelerini kısıtlı zamanda bizlere anlatıyor.
Antik kenti gezenler kentteki yapıları ve alanları hemen farkedebiliyorlar.
Neler mi bunlar: Merkezdeki forum, tapınaklar, amfitiyatrolar, bazilikalar,
caddeler, atölyeler, hamamlar, fırınlar, hanlar,
genelevler...
Önce kentin genel bir
kuşbakışı görüntüsünü vererek başlayalım:

Ortada bulunan geniş
alan kenti forum alanı. Yani kentin sosyal, ticari ve politik aktivitelerinin
gerçekleştiği alan. Bu alanın hemen solunda “Temple of Apollo” ve onun hemen
altında, yani fotoğrafın sol alt tarafındaki bölüm ise
“Basilica”.
Kentin tamamını hayal
etmek mümkün değil. Ancak şunu tasavvur edebiliriz ki kent kül olmadan önce
zenginliğin, temaşanın, aristokrasinin zirve yaptığı bir yermiş. Bundan 2000 yıl
önce yaşayan soyluların oturdukları mekanları, esnafın ticari hayatına dair
izleri, hamamların durumunu, kentin genelevlerini gözlemledik. Kimilerine göre,
Pompei halkının başına gelenler aslında yaşadıkları gayri ahlaki yaşantının
doğal bir sonucu imiş!!
Bu kadar tarihten sonra
gelelim fotoğrafladığımız anların tercümesine:
* Kenti çevreleyen
surlardan görünüm
* Küçük tiyatro. 1000 kişi kapasiteli, sahnenin üstü kapalı ve en iyi korunmuş antik tiyatrolardan birisi. “Odeon” olarak da bilinir.
* Fırın. Bugünkü Napolitan Pizzaların pişirildiği fırınlara ilham verdiği söyleniyor.
* Şehrin caddelerinden genel görünüm. Genelde dubleks ve balkonlu olan evlerin kimisinin altı işyeri olarak işletilirmiş.
* Şehrin genelevinin
duvarında yeralan fresklerden örnekler
* Fast food tarzı yemeklerin pişirildiği bir esnaf dükkanı
* “House of the Faun” :
Geniş avlusunun içinde bronzdan yapılmış dans eden mitolojik figür Faun heykeli.
Yerlerde halı niyetine mozaikten yapılmış figürler. Dönemin lüks
rezidanslarından birisi olduğu kesin.
* Vezüv Yanardağı. Ne yorum yapsak bilemedik.
* Aslında bu fotoğrafları koymak istemedik. Ancak, olayın trajedisini bundan daha iyi anlatacak bir yol da bulamadık.
* Forum. Şehrin kalbinin attığı yer. İlk resimdeki genel bakış burası hakkında daha iyi bir fikir veriyor.
* Basilika: Burası kentin en önemli kamu binası. Hem mahkeme olarak hem de ticaret odası olarak kullanılıyormuş. Yunan mimari etkisinin izleri kolaylıkla görülebiliyor.
* Antik kentin dışındayız. Güzel bir doğa görüntüsü yakalıyoruz.
Antik Pompei gezimiz
bittiğinde karmakarışık duygular içindeyiz. 2000 yıl öncesindeki medeniyetin
izlerini sürdük ancak taşlaşmış bedenleri gördüğümüzde derinden sarsıldık.
Yaşanan bu afetin nedeni kentin Vezüv Yanardağı eteklerinde kurulması mı yoksa;
kimi “maneviyatı yüksek kişilere” göre
Pompei’de yaşanan ahlaksızlığın cezalandırılması mı? Tarihin bilinmezlik
koridorlarında bir soru işareti daha...
Sevgiyle kalın.
Gezi Tarihi: 13 Şubat 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder