Malum hava soğuk olunca sıcak şeyler içmeyi seçeriz. Ben de kış boyunca hem içtim, hem de resimledim. Buyrun bakalım:
"Aşşk Cafe" Nişantaşı'nda Aşşk Çay...
Özsüt Yeniköy'de Filtre Kahve...
Mado Beyoğlu'nda Çayyyyyy...
Cafe Nero Göktürk'te Cafe Latte ve Çay...
Dilek Pastanesi Beyoğlu'nda Sahlep...
30 Ocak 2013 Çarşamba
29 Ocak 2013 Salı
KIRKLARELİ-Bir Hafta sonu
Galiba vakit geliyor. İçimizdeki bir yerlere
gitme, yabancı insanların arasına
karışma isteği iyiden iyiye artmaya başlıyor. Bulunduğumuz düzlemden uzaklaşıp
kendi iç dünyamıza yolculuk yapma arzusu artıyor. Planlı Berlin ve Norveç
Fiyordları gezisi öncesi, yakın bir bölgeye günübirlik bir gezi
planlıyoruz.
Pazar sabahının erken bir vakti odamıza dolan güneş ışıkları, bize
güzel bir günü müjdeliyor. Saat 07:30 gibi kalkıp internetten hızlı bir araştıma
yapıyoruz. İğneada’ya gitme fikri ilk başta cazip gelse de yöre hakkındaki
olumsuz gezi yazıları ve özellikle İğneada yolunun son bölümünün çok virajlı
olması bizi bu fikrimizden vazgeçiriyor. Rotamızı Tem otobanı Çerkezköy
çıkışından çıkarak Saray, Vize, Pınarhisar üzerinden Kırklareli’ye çeviriyoruz.
Dönüş yolunu ise Kırklareli’den direk TEM’e bağlanarak İstanbul olarak
belirliyoruz.
Saat 09:00 gibi İstanbul’dan ayrılıyoruz. TEM Çerkezköy sapağından
ayrılıyoruz. Yollar kötü, bakımsız. Belki de yoğun kış şartlarından ötürü daha
da bozulmuş. Sağımız solumuz düz
arazilerle dolu. Fazlasıyla çorak. Ağaç, bitki örtüsü yok denecek kadar
az. Küçük beldelerden geçiyoruz. İnsanlarda fazla bir hareket yok. Mutsuzlar...
Kahvehaneler dolu. Saray’ın şehir merkezini arabayla geçiyoruz. Fazla bir şey
yok gibi. Günlerden 18 Mart. “Çanakkale Şehitlerini Anma Günü”olmasından ötürü
şehir merkezindeki anıtın önü çelenklerle dolu. Resmi binalar Türk bayrakları
ile donatılmış. Kent merkeZinin içinde ufak bir tur atıyoruz. Meydanda
bulunan 1539 yılında Sadrazam Mehmet Ayas Paşa tarafından yaptırılan Ayas Paşa
Camini gördükten sonra yola koyuluyoruz.
Bir sonraki durağımız Vize. Yine bilindik yol manzaraları eşliğinde
Vize’ye giriyoruz. Karnımız iyiden iyiye acıkıyor. “Bolulu Hasan Usta”
pastanesinde bir şeyler yeriz düşüncesiyle mola veriyoruz. Yaklaşık yarım saat
bekliyoruz ancak bir tostu yapıp getiremiyor müessese sahibi. Biz de kızarak
sabak kahvaltısını pas geçerek Kırklareli’de öğlen yemeğini yeriz diyerek yola
koyuluyoruz.
Yol üzerinde Istıranca Çiftliğine uğruyoruz. İnek peyniri, kaşar ve
tava yoğurdu alarak yolculuğumuza devam ediyoruz.
Poyralı Köyünden geçiyoruz. Köyün hemen girişinde Poralı Köyü
Şehitliği bizi karşılıyor. Köy özellikle son Bulgar ve Yunan istilasından en
büyük zararı gören ve istilanın Enez-Midye hattının kırılıp İstanbul’a kadar
dayanmasına mani olan kanlı çarpışmaların yaşandığı önemli bir köy. Poyralı Köyü
şehitliği de bu savaşlardaki isimsiz kahramanlara adanmış. Köyün Pekmezi de
bayağı ünlü. Köyden geçerken Poyralı pekmezinden alabilirsiniz.
Yolculuğumuz Kırkalareli istikametine doğru devam ediyor.
Pınarhisar’ın Erenler köyünden geçerken yolun sol tarafında “Binbir Oklu Ahmet
Baba Türbesi”ni görüyoruz. 14. yy sularında yapıldığı söylenen türbe sekizgen
planlı ve kesme taştan yapılmış. İnternetten yaptığım alıntıya göre Binbir Oklu
Ahmet Bey için söylenen şöyledir:
“Binbir Oklu Ahmet Bey, Osmanlı'nın Trakya'yı fethinden itibaren bölgenin
Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması'nda büyük yararlılıklar göstermiş bir zat.
Büyük hizmetleri karşısında Erenler Tekkesi kendsine tahsis edilmiş ve bu tekke
etrafında yöre İslam'laşmaya ve Bizans'ın köhne çürümüş zihniyetinin izlerini
silmeye başlamış. Efsane budur ki, Ahmet Baba ( Ermiş olduğuna inanılan kişilere
yörede Baba ünvanı halkça verilmektedir...) çarpışma sırasında yiğitçe dövüşür
ve binbirinci ok ancak onun son nefesini vermesine sebep olur.”
1 Ocak 2013 Salı
2012'nin Son Günlerinden Işıltılar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)