Yaz tatili programını Bodrum-Marmaris-Fethiye hattında yaparken
araya bir Yunan adası alma fikri çok cazip gelmişti. Kos adasını (İstanköy) bir
sonraki gezi planımıza alarak rotamızı Rodos olarak belirledik.
Sabahın erken bir vaktinde Selimiye’deki butik otelimizden
ayrılmış, saat 08:00 sularında bizi Rodos’a götürecek katamaranın kalkacağı
Marmaris’in Aksaz bölgesindeki limana ulaşmıştık. Kişi başı 45 euro ödeyerek
aldığımız biletlerle önce bilet sonra pasaport kontrolünden geçerek saat 09:00
gibi Marmaris’ten ayrılmış, yaklaşık 50 dakika süren keyifli bir yolculuğun
ardından Rodos’a ulaşmıştık. Dönüşümüz aynı günün akşamı saat 18:00 gibi
olacağından Rodos’ta bulunacağımız süreyi planlı bir şekilde geçirmemiz
gerekiyordu.
Esasen önümüzde iki gezi alternatifimiz vardı: a) Şehrin önce “old
town” denilen eski şehir bölümünü
gezecek, yat limanı kısmında bulunan önemli yapıları görecek ve sonrasında
kendimizi Rodos merkezinde bir plaja atacaktık ya da b) Eski şehri gezdikten
sonra bir araç kiralayıp Rodos merkeze
47 km mesafede olan inci kumsallarıyla ünlü Rodos’un ikinci büyük şehri Lindos’a
gidecek, ‘Dor’ medeniyeti tarafından yapılmış antik şehrin kalıntılarını
görecek, merkezdeki çarşıyı gezecek, şehirdeki kaleye eşeklerle çıkıp kalenin
bulunduğu tepeden (Akrapol tepesi) hem muhteşem manzarayı seyredecek hem de
Athena Tapınağını görecektik. Programın öğleden sonraki bölümünün zaman
açısından biraz sıkıntılı olacağına karar verdik ve Temmuz sıcağının bünyemizde
vereceği tepkileri de göz önüne alarak birinci alternatifi uygulamaya
koyduk.
Katamaran, Rodos’a yaklaşırken gördüğümüz manzara içimizi ısıtmaya
yetti. St. John şövalyeleri zamanında yapılmış şehrin kale surları ve surlar
içinde bulunan Osmanlı’dan kalma iki caminin yükselen minareleri ile liman
bölgesinde bulunan yel değirmenleri bizi selamladı. Adaya ayak basmamızı takiben
pasaport kontrolü ve sonrasında ver elini Rodos.
Adadaki turumuza başlamadan önce sizleri sıkmadan ada ile ilgili şu
bilgileri paylaşmak isterim:
- Rodos, oniki adaların en büyüğü ve başkenti. Yunanistan’ın Meis adası hariç en doğuda bulunan adası.
- Antik Yunanca’da Rodos “gül” anlamına gelmekte.
- Bozburun yarımadasına sadece 18 km mesafede.
- 2004 sayımında nufus 130,000 kişi, bunun 55,000 kişisi Rodos şehrinde yaşamakta.
- Ada’ya ulaşım havayolu (Diagoras International Airport) ya da deniz ulaşımı (Marmaris, Fethiye) ile yapılıyor.
- Rodos (adanın kuzey ucudur) merkezi dışında Faliraki, Lindos, Arçangelos, Afandu, Tiranta gibi küçük köyler ve dinlenme yerleri var.
- Adanın en önemli gelir kaynağı
turizm; senede iki milyonun üzerinde
turistin adayı ziyaret ettiği söyleniyor.
Biraz da adanın tarihçesinden bahsedelim:
- Ada’da antik dönemde hüküm süren medeniyetler: Girit Uygarlığı, Dorianlar, Dorlar, Persler, Karyalılar vs.
- Sonrasında ada, Bizansların hakimiyetine geçiyor ve 1309 yılında Rodos Şovalyelerinin adayı zapt etmesine kadar Bizans medeniyeti adada hakim güç oluyor.
- 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman, adayı Rodos Şovalyelerinden alıyor ve ada 390 yıl Osmanlı hakimiyetinde bulunuyor.
- Ada, 1912 yılında Trablusgarp savaşı sırasında İtalyanlar tarafından alınıyor, 1948 yılında oniki adalar ile beraber Yunanistan’a bırakılıyor.
- Ada, 1923 yılında Türkiye-Yunanistan nufus mübadelesi sırasında İtalyan toprağı sayıldığından mübadele kapsamı dışında tutuluyor, bu yüzden adada ufak sayılabilecek Türk azınlık nufusu (3,500 kişi) bulunmakta.
Bilindik şahsiyetler:
- Fatih Sultan Mehmet’in iki oğlundan biri olan şehzade Cem Sultan’ın, kardeşi II. Beyazıt’a savaş açması sonrasında Rodos adasında 12 yıl sürgün hayatı yaşadığını,
- Beş yıl Midilli adasında sürgünden sonra Rodos mutasarrıflığına (vali ile kaymakam arasında olan idari bir rütbe) atanan Namık Kemal’in, bu adada 1884-1887 yıllarında göstermiş olduğu üstün performanstan ötürü padişahtan imtiyaz madalyası aldığını,
tarihi kayıtlar yazar.
Ada ile ilgili bu kadar faydalı bilgiden sonra seyahatimize
kaldığımız yerden devam edelim.
Ada’ya giriş yaptığımızda dikkatimizi çeken ilk şey, sol
tarafımızda bulunan devasa cruise gemileri oldu (Ki bu gemiler adaya ciddi
anlamda turist taşımaktalar). Sonrasında, surların arkasında gizlenmiş eski
şehre doğru adımlarımızı hızlandırdık.
Eski şehire girdiğimizde kendimizi, ortaçağdan kalma, çok iyi
derecede korunmuş, herbir tarafı hediyelik eşya satan mağazalarla donanmış bir
yerde bulduk. Bir mağazadan diğerine giriyor, bazen hediyelik uzo almak için
öğle vakti nefis uzoların tadına bakıyor, bazen boy boy şövalye heykelleri için
pazarlık ediyor, bazen de şövalyelere ait zırhlar ya da maskları deniyorduk.
Burası, turistler için alışveriş cenneti gibi bir yerdi. Ana caddeden yürürken
ara sokaklara dalmayı ihmal etmiyor, arnavut kaldırımlı tarih ve deniz kokan
sokaklarda sevimli kafeterayalar ve barlar buluyorduk.
Caddede yürüyüşümüz eski şehrin en renkli meydanında son buldu.
“Hipokrat Meydanı” olarak bilinen bu alanın tam ortasında çinili bir çeşme ve
onun etrafında barlar, tavernalar, hediyelik eşya satan mağazalar ve
kafetaryalar vardı.
Gerçekten çok renkli ve keyifli bir alandan geçerek yürüyüşümüze devam ettik. Ana caddeden yürürken kafamızı kaldırdığımızda Süleyman Caminin minaresi gökyüzünde yükseldiğini gördük ve yürüdüğümüz topraklarda aslında ecdadımızın izlerini sürdüğümüzü farkettik. Minarenin bulunduğu alana doğru hızlandığımızı anlamamız uzun sürmedi.
Gerçekten çok renkli ve keyifli bir alandan geçerek yürüyüşümüze devam ettik. Ana caddeden yürürken kafamızı kaldırdığımızda Süleyman Caminin minaresi gökyüzünde yükseldiğini gördük ve yürüdüğümüz topraklarda aslında ecdadımızın izlerini sürdüğümüzü farkettik. Minarenin bulunduğu alana doğru hızlandığımızı anlamamız uzun sürmedi.
Süleyman Camini gördükten sonra hemen yanı başında bulunan “Saat
Kulesi” ni ziyaret ettik.
Saat kulesinin maketi
Saat kulesinden görüntüler
Girişte ödediğiniz ücrete içeride içeceğiniz bir içki bedava. Saat Kulesinin en üst katına çıktığımızda muhteşem panaromik manzarasıyla Rodos şehrini karşımızda bulduk. Süleyman Cami, Mustafa Paşa Cami, Büyük Üstadlar Sarayı, daha ilerlerde büyük cruise gemileri, surların arkasındaki yeni şehir ve diğerleri. Hepsi Saat Kulesi’nin üçüncü katından çok daha net ve birarada gözüküyordu.
Saat kulesinin maketi
Saat kulesinden görüntüler
Girişte ödediğiniz ücrete içeride içeceğiniz bir içki bedava. Saat Kulesinin en üst katına çıktığımızda muhteşem panaromik manzarasıyla Rodos şehrini karşımızda bulduk. Süleyman Cami, Mustafa Paşa Cami, Büyük Üstadlar Sarayı, daha ilerlerde büyük cruise gemileri, surların arkasındaki yeni şehir ve diğerleri. Hepsi Saat Kulesi’nin üçüncü katından çok daha net ve birarada gözüküyordu.
Kulenin terasında soğuk içeceklerimizi içerken biraz
da mola vermiş olduk. Saat Kulesi’nin hemen yanında bulunan Hafız Ahmet Paşa
Kütüphanesi’ne girdik. Bu kütüphaneyi, 1794 yılında Osmanlı erkanlarından Fethi
Bey babası adına yaptırmış. Kütüphanenin girişindeki salonda sergilenen
dökümanların dışında, salonun arka bölümünde ziyaretçilere kapalı olan alanda
çok değerli kitapların, yazmaların ve özellikle de 1540 yıllarından kalma el
yazması Kuranı Kerim’in olduğu söylenmekte.
Burayı hızlı bir şekilde gezdikten sonra adımlarımızı Büyük
Üstadların Sarayı’na (Palace of the Grand Master) doğru
yönlendirdik.Şövalyelerin inşa ettirdiği bu kale, aslında şövalyelerin idari
merkezi olarak da kullanılıyormuş. Saray, 1856 yılında yanıbaşında bulunan
kilisedeki barutların yıldırım sonucu patlamasıyla büyük ölçüde zarar görmüş ve
onarılmış. Bugün bile Avrupa Birliği fonlarıyla onarımı devam eden Saray,
turistler için bir cazibe merkezi olmakta.
“Unesco Dünya Mirası Listesi” nde bulunan bu saray ve hemen
yanındaki “Şövalyeler Sokağı” görülmeye değer. Arnavut taşlı, sokağın her iki
yanında iki katlı binaların olduğu, eskiden tapınak şövalyelerinin yaşadığı
günümüzde restore edilerek konsolosluk binalarının sıralandığı bu sokak çok
etkileyici.
Buradan yola devam ederek surların dışında bulduk kendimizi.
Yaklaşık dört saatlik eski şehir gezisinin ardından rotamızı yat limanı bölgesi
olan Mandraki’ye çevirdik. Bu bölgede adanın sembolü olmuş, yat limanın iki
ucunda yer alan biri dişi diğeri erkek, bronzdan yapılmış iki geyik heykeli var.
Anlatına göre; M.Ö 300 lü yıllarda liman girişine 33 metre yüksekliğinde tunçtan
yapılmış dev bir heykel inşa edilmiş. Bu heykelin bir ayağı limanın bir ucuna
diğer ayağıda limanın diğer ucuna basıyormuş ve heykelin elinde de bir meşale
bulunuyormuş. Limana giren her tekne bu heykelin bacakları arasından geçermiş.
Bu dev heykelin, yapımından 50 sene sonra bir deprem neticesinde yıkıldığı
rivayet olunurmuş.
Yat limanı girişindeki bronz geyik heykellerini ve arkasındaki yel
değirmenlerini fotoğrafladıktan sonra kendimizi Ege’nin sularına bırakmanın
zamanı gelmişti. Mandraki bölgesine yakın ve merkezin iyi bilinen plajlardan
birisinde soluğu aldık. Kişi başı 4 euro vererek kiraladığımız şezloglarda biraz
güneşlendikten sonra Ege’nin Rodos sahilindeki sularında yüzmeye başladık. Deniz
hafif dalgalı, önce taş daha sonra kuma çalıyor ve biraz da soğuk. Plaj, iğne
atsan yere düşmeyecek derecede kalabalık. Gençler çok liberal ve bir o kadar da
rahat. Plajda bira-patates ve tekrar deniz sefası yaptıktan sonra dönüş
hazırlıklarımıza başladık.
Yaklaşık 20-25 dakikalık keyifli bir dönüş yolundan sonra bizi
Marmaris’e götürecek kataramanın bulunduğu iskeleye geldik. Pasaport
kontrolünden sonra saat 18:00 sularında Rodos’dan ayrıldık. Geri dönüş
yolculuğumuzda, geçirdiğimiz çok güzel bir günün muhasebesini yapmaya başladık.
390 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmış ve Türkiye’ye bu kadar yakın olan bir adayı
zamanında kaybetmenin derin üzüntüsünü içimizde yaşayarak Türkiye karasularına
girdik.
Sevgiyle kalın.
Gezi Tarihi:14 Temmuz 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder